19 Ekim 2012 Cuma

Blogumun açılışını bu öykümle yapmak istiyorum. pek matah değil ama bir başlangıç sayılabilir.. :))


HAYALLERİN İNTİKAMI

 Issız bir yerdi. Sanki ebedi bir karanlık çökmüştü etrafa. Bir o kadar da sessizlik vardı. Rüzgarın o insanı yalnızlığa ve korkuya sürükleyebilen uğultusu hariç. Bıçak gibi kesen soğuğu iliklerinde hissediyordu. Soğuktan neredeyse hissizleşmiş olsa da hala aklıselimdi, her şeyi hatırlıyordu. Öfke ateşini bu soğuk rüzgar değil, kutuplardaki okyanuslar bile söndüremezdi. Ve yine o içinde hala sıcak kocaman kanayan boşluğu bir daha hiç bir şeyle dolduramayacağı gibi…
    O korkunç görüntüler, o kanlı gece hala aklındaydı. Küçük kızının elleri, kanın yarattığı kayganlıkla kendi ellerinin arasından bir anda kayıvermişti. Biricik yavrusunun yumuk yumuk gözlerinin o zaman nasılda büyüdüğünü ve sonra karşısında nasılda boşluğa gömüldüğünü unutamıyordu, unutmayacaktı ve unutturmayacaktı da.
    İri yarı bir adam olan Raşit  hayaletmişçesine karanlık sokakta koca bir karaltı olarak yürüyordu. Bir parka rastladı. Bu parkı hatırlıyordu. Küçük kızı Hayal ile birlikte burada oynuyorlardı, o Hayal’i salıncakta sallıyor Hayal gülüyor “daha hızlı baba” diyordu.
    Tam karşısında duran beyaz evi görünce bir anda gerçek dünyaya döndü. Adımları aklına gelen her hayal kırıklığıyla biraz daha hızlanıyordu. eve biraz daha yaklaşmıştı, yavaşladı.   
     İçeri girmek pek de zor olmamıştı. Üst üste olan pencereleri tırmanmak yetmişti. Gözlerini içinde olduğu odada gezdirdi. Oda pek büyük değildi. kütüphane odanın duvarlarının yarısını kaplamıştı. Kitaplar karıştırılmış, dağıtılmıştı ve bazıları da yerlerdeydi. Tek kişilik koltuğun yastıkları yerlerdeydi ve pamukları da etraftaydı.  Sol tarafta da bir masa göze çarpıyordu. Üzerinde kâğıtlar karışık, çerçeveler düşük, çekmeceler açıktı.
      Ortalık çok dağınıktı. Bir şey aranmıştı. Etrafta gezindi. kütüphanenin köşesinde küçük buruşturulmuş bir kağıt vardı. Eğilip kağıdı aldı, düzelterek içinde neler olduğuna baktı. İstemsizce ağzından hıhh diye bir ses çıktı. Aradığı şeyi bulamayacak diye düşündü.
      Gözleri tekrar çalışma masasına takıldı. Bir resim çerçevesi hala ayaktaydı. Resmi daha iyi görebilmek için görmek için iyice yaklaştı. Yeşilliklerin arasında bir bankta üç kişi vardı. bütün acılarının sebebi olan  o adam, Ali  ortada durmuş bir yanında gülümseyerek kızına bakan karısı, diğer yanında babasına sımsıkı sarılan mutlu ve güvende hissettiği her halinden belli olan kızı duruyordu.
      Hayat ne kadarda adaletsizdi. Sanki yüreğine binlerce bıçak saplanıyor ama hala ölemeyip can çekişiyor gibiydi. Gözü intikamdan başka bir şey görmüyordu. Sadece intikam… böylece kendisi için daha adil olacaktı. Hayatımı bir anda elimden aldı ve ben onunkini yavaşça, pişmanlıklarını, acılarını her hücresine sindirerek alacağım, diye düşündü.
       Bu düşünceleri şimdilik kafasından atmaya çalıştı. Geleceğini biliyor olmalıydı, en azından ona bunu düşünmesini sağlayacak kadar korku vermişti. Şimdi onu bekliyor olmalıydı. Seni salak, dedi içinden. Bu kadar kızgın bir adamı daha da kızdıracak bir tuzak ha… bu adam ya gerçekten salaktı ya da umutsuz. Tıpkı onun gibi. Umutsuzsan kaybedebileceklerini göze alacak kadar her şeyi yapabilirsin. Ali’nin hala kaybedebileceği bir ailesi vardı. Kaybedeceğin hiçbir şey yoksa o zaman yapamayacağın hiçbir şey de yoktur. İşte o adam bunu gözden kaçırıyordu.
       Raşit, ‘eminim kızının boş odasında beni bekliyorsundur’ diye düşündü, pembe kapılı odaya doğru yaklaşırken. Kapıyı yavaşça açtı.  İçeride yatağa sırtüstü uzanmış bir elinde oyuncak maymunu almış küçük bir kız uyuyordu. Raşit, kıza yaklaştı ve sanki kendi kızının saçını okşuyormuş gibi küçük kızın saçını okşadı. Küçük kız bir anda gözlerini açtı.
       -    Baba? Sen misin?
       -    Hayır. Ben babanın bir arkadaşıyım yavrum. Bana korktuğunu bu yüzden geceleri fazla uyuyamadığını söyledi ben de sana bir ilaç getirdim. Daha rahat uyuyabileceksin.
       -    Annem nerede? Geldiğini biliyor mu?
       -    Evet. Babanla konuşuyor ilacı sana benim içirmemi söyledi.
      Adam pantolonunun cebinden bir telefon ve küçük bir şişede hazırlanmış uyku ilacını çıkardı. Çocuk korkakça uzandı ve şişeden bir yudum içti. Adam gülümsedi.
-         Hadi şimdi biraz uyu, dedi kıza. Sesi eskiden yavrusuna seslendiği yumuşaklıkla çıkmıştı.
-         Ben uyuyunca babama onu sevdiğimi söyler misin?
      Raşit kızı başıyla onayladı ve pencereye doğru ilerledi. Elindeki telefona aklına kazınan numarayı girdi ve ARA düğmesine bastı.
      -    Efendim ?
        Raşit dağınık kütüphanede bulduğu buruşmuş kağıt parçasına bakarak telefonun ucundakine:
      -    Beni yanlış yerde bekliyorsun Ali. Bu arada kızın bana seni sevdiğini söylememi istedi.                                                Dedi ve adam tam yüksek sesle bir şey söylemeye başlarken telefonu kapattı.

      Uykuya dalan küçük kızı kucağına alıp en yeni yatağına götürmeye hazırlanırken, küçük kıza fısıldadı: ‘ sen ve babanla çok güzel bir oyun oynayacağız yavrum…’
        


       Raşit uyku ilaçlarıyla rüyalar ittiği küçük kıza sevgiyle baktı. Onu bilinçsizken getirdiği kulübe de yanına çömelmiş planlarını tekrar gözden geçiriyordu. Kızın başını okşayarak “korkma yavrum” diye fısıldadı.  Avuçlarını aralayarak elinde buruşmuş olan kağıt parçasına baktı. Bu sefer nedenini anlayamadığı bir sızı çöktü içine. Hemen toparlandı; yumuşamayacaksın, yenilmeyeceksin, affetmeyeceksin diyerek iç geçirdi ve bütün kinini tekrar kanayan yarasının içine çekti. Kıza bir doz daha uyku ilacı verdi.Ali’yi aradı.  “buradayım.” tek kelime söyledi ve kapattı.
     Telefonu odada bıraktı, kulübede yaptığı değişiklikleri son kez kontrol etti. Ve ormanın derinliklerindeki yeni kulübesine doğru yol aldı.
       Tam zamanında gelmişti, Ali ile aynı anda. Laptopunda Ali ‘ nin sevimsiz yüzünü gördü; endişeli, korkmuş ve son gördüğünden biraz daha yaşlanmıştı. Avını tuzağa çekmişti, gülümsedi. “işte böyle, oyun başlasın.”
      
      Ali bu işe polisleri karıştıramazdı yoksa mafyaların da işin içinde olduğu, kirli çamaşırları ortaya çıkardı. İkilemde kalmıştı ama ortada biricik yavrusu söz konusuydu. Ona çalışan bir adamdan Raşit’in telefon numarasını vererek sinyalin nereden geldiğini öğrendi ve arabasına atladığı gibi soluğu öğrendiği adreste aldı.
      Kulübenin etrafında temkinlice dolanarak giriş kapısını aradı. Yıkık dökük kulübenin fazlaca yıpranmış bir  kapısı vardı.  zaten dokunulsa yıkılacak gibiydi. Düşüncesizce kapının tokmağını çevirdi, içeri doğru adımını attı. Bu hareketiyle, onu umutsuzluğa sürükleyecek sistemi devreye soktuğundan haberi yoktu.
        
     “kızım, yavrum neredesin? ”sesi neredeyse ağlamaklı çıkıyordu. Sonra birden öfkeye büründü: “Raşit! Çık ortaya, kızımı ver bana! Raşit!” delicesine odaların kapılarını açmaya çalışıyor koşturuyor bağırıyordu. Ama nafile, hiçbir odanın kapısı açılmıyordu. Bir an durdu sakinleşmeye çalıştı, derin bir nefes aldı. “ tik tak tik tak…” kendi gürültüsünden zamanın geriye akışının sesini duyamamıştı. İçgüdüyle sesin geldiği yöne kafasını çevirdi. Evrak çantasının içinde kablolarla çevrili saatte benzer şeyin bomba olduğunu küçücük bir çocuk bile anlardı. “bbbubu bbobombaa!...” dakikalar acımasızca geri işliyordu. 12:23,22,21… üç saniye içinde bütün hayatı, yaşadıkları gözünün önünden aktı geçti. Karısı, Raşit, Raşit’in kızı, kendi kızı.
 “kızıııııım!”
      
      Raşit laptopuna bağlı olan mikrofonuna doğru yöneldi “evet Ali, kızın .” 

      Ali, Raşit’in acımasız ses tonunu duyunca irkildi. Kızını kurtarabilme umuduyla dili dönmeye başladı: “ Raşit, bunu istemedim, yanlışlıkla… böyle olsun istemedim!  ona yardım edecektim! ” bir yandan da kapıları açmaya çalışıyor kızını bulmaya çalışıyordu. Boğuk bir ses inledi: “onu sen öldürdün ve bütün delilleri yok ettin neden? Sırf para için!”                Ali’nin gerilimi iyice artıyordu kronometre 08:13 ten geri saymaktaydı.
      “Hayır! İşin arkasında çok güçlü adamlar var Raşit. Kızının da o bankada olduğunu nereden bilebilirdim!”sesi çaresizce çıkıyordu.
      Raşit ihanetin sebebini bilmek, bunu ona ödetmek için can atıyordu:“ orada sadece benim kızım ve dadısı yoktu, diğer herkes gibi dadısı da işleri hallediyordu, orada daha bir sürü masum insan vardı. Sen, benim bir zamanlar en yakın dostum, sen bu işlere nasıl karıştın Ali?”
      Ali çaresiz ve bir okadar da pişman görünüyordu. Sesi, söyledikleri… gerçektende üzgünmüş gibi görünüyordu. “kumar beni daha da diplere çekti, her şeyimi kaybettim üstüne borç yaptım, verecek hiçbir şeyim kalmadı, kızım ile tehdit ettiler, son çarem o banka da soygunda onlara yardım etmekti. Her şey bir an da oldu, onu öldürmek istemedim.”
      Soygunu yapmışlardı. Plana göre her şey yolunda ilerliyordu. Adamlar işlerini bitirmişler çıkışa yönelmişlerdi. Ama yinede planı bozacak , Ali  ve Raşit’in hayatını mahvedecek alarma basmaya birinin cesareti yetti. Oradaki adamlardan biri, anında elindeki silah ile alarma basan zavallıyı vurdu. Etraftaki korku havasıyla çığlık, kıyamet, kan, silah patlama sesleri karıştı. O an da Raşit’in küçük kızını görmüştü Ali. Korkan ve anlamayan gözlerle dadısının gövdesinin arkasından ona bakıyordu. Elindeki silahın soğukluğunu o zaman fark etti. Kızın yanına doğru ilerledi. Aynı Raşit’in, kendi kızına söylediği gibi ”korkma kızım!” diye seslendi. Kız saklandığı yerden biraz daha öne çıktı.
       Ali’nin arkasından koşarak bir adam gelmekteydi ”gidiyoruz, hadi!”  ona sertçe çarptı geçerken. Her şey bir anda gelişti. Ali dengesini korumaya çalışıyor, elindeki para torbasının ağzını kapalı tutmaya çalışıyor ve diğer elindeki silahı düşürmemeye çalışıyordu. Birden bir silah patlama sesi duyuldu. Ali donakaldı. Kız kanlar içinde yerdeydi, çektiği acı yüzünden okunuyordu, o daha küçücük bir çocuktu. Ne yapmıştı?  Bu neydi? Henüz yaptıklarının bilincine varamamıştı.
       “kızıııııııım!” bu Raşit’in sesiydi. Camekanların arkasından ona bakıyordu. Raşit ise eli silahı adamlara aldırmadan camı kırıp içeri girmeye çalışıyordu. Ali’nin arkasından bir el onu tuttu ve kaçıp gitmek için arabaya doğru sürükledi. Ali’nin gözü ise hala arkadaydı. Raşit içeri girmeyi başarmıştı. Ali ve yanındaki kabadayı kılıklı adamlar arabaya binerken, Raşit ise kızının kana bulanmış elini tutuyordu ve onlar paranın verdiği vurdumduymazlık ile kaçarlarken acı bir feryat duyuldu: “kızıııııııım! Hayııııırrrr !!” …

       Raşit, Ali’yi düşünce deryasından çekip çıkaracak bir ses tonunda konuştu; sert ve acımasız. “ şimdi intikam zamanı. Benim seçme şansım olmamıştı, benim şansım olmamıştı, sadece kızımın ölüşünü izledim. Şimdi sıra sende. Ama sana bir seçme şansı sunuyorum. Önündeki üç odadan birinde kızın var. Eğer doğru odayı seçersen kızını kurtarabilirsin.”

      Ali ne yapacağını şaşırmıştı. Zaman gittikçe ilerliyordu son 05:58 dk… kızını düşündü. onunla mutlu olacağı günleri... “ en sağdaki kapı” dedi çaresizce.
     Ali’ye bir asır gibi gelen iki saniyelik bir sessizlik olmuştu. Sanki zaman durmuştu. Zaman bile, sanki ona daha fazla acı vermek, intikam almak için onun aleyhine işliyordu.

       Bir “KLİK” sesi duyuldu. Kronometre durmuştu. Ali ise şaşkınlık içerisinde kapının aralanmasını bekliyordu. Raşit laptopundaki programında Ali’nin sağ eline nişan aldı. Kurduğu düzeneğe bağlı kumandasının düğmesine bastı. Ve bir silah sesi… ardından acı bir çığlık…

Raşit, kızımı sağ elinle vurmuştun –YANLIŞLIKLA- değil mi? Diye düşündü.
“yanlışlıkla oldu.” Dedi kayıtsızca ve devam etti:
    
 “kızın o odanın içinde al ve götür onu ölene dek sev ve koru. Ama onun yanında fazla uzun kalamayacaksın” elindeki nemli ve buruşmuş kağıttaki Ali’nin kasasının şifresine bakarak: “ ben banka soygununun delillerini polise verene kadar onu annesinin yanına sıcak yatağına götür, orada uyansın.”
  
Ali parçalanmış eline baktı ve hiç bir şey söyleyemeden kızını bin bir gayretle aldı ve geldiği arabasıyla kanlı elleriyle kızını annesinin yanına götürdü.

Raşit ise artık hiçbir şeyi önemsemiyordu oda kulübedeki delilleri kaldırmıştı fakat Ali’ye yaptıkları yüzünden onu da içeri atma olasılıklarını önemsemiyordu.

Yanına kızı ve karısının beraber olduğu eski bir resmi aldı. Ormanda, hayalleriyle, gecenin karanlığında kayboldu.



                                          - SON -

takvim