HAYALLERİN İNTİKAMI
Issız bir yerdi. Sanki ebedi bir karanlık
çökmüştü etrafa. Bir o kadar da sessizlik vardı. Rüzgarın o insanı yalnızlığa
ve korkuya sürükleyebilen uğultusu hariç. Bıçak gibi kesen soğuğu iliklerinde
hissediyordu. Soğuktan neredeyse hissizleşmiş olsa da hala aklıselimdi, her
şeyi hatırlıyordu. Öfke ateşini bu soğuk rüzgar değil, kutuplardaki okyanuslar
bile söndüremezdi. Ve yine o içinde hala sıcak kocaman kanayan boşluğu bir daha
hiç bir şeyle dolduramayacağı gibi…
O korkunç görüntüler, o kanlı gece hala
aklındaydı. Küçük kızının elleri, kanın yarattığı kayganlıkla kendi ellerinin
arasından bir anda kayıvermişti. Biricik yavrusunun yumuk yumuk gözlerinin o
zaman nasılda büyüdüğünü ve sonra karşısında nasılda boşluğa gömüldüğünü
unutamıyordu, unutmayacaktı ve unutturmayacaktı da.
İri yarı bir adam olan Raşit hayaletmişçesine karanlık sokakta koca bir
karaltı olarak yürüyordu. Bir parka rastladı. Bu parkı hatırlıyordu. Küçük kızı
Hayal ile birlikte burada oynuyorlardı, o Hayal’i salıncakta sallıyor Hayal
gülüyor “daha hızlı baba” diyordu.
Tam karşısında duran beyaz evi görünce bir
anda gerçek dünyaya döndü. Adımları aklına gelen her hayal kırıklığıyla biraz
daha hızlanıyordu. eve biraz daha yaklaşmıştı, yavaşladı.
İçeri girmek pek de zor olmamıştı. Üst üste
olan pencereleri tırmanmak yetmişti. Gözlerini içinde olduğu odada gezdirdi.
Oda pek büyük değildi. kütüphane odanın duvarlarının yarısını kaplamıştı. Kitaplar
karıştırılmış, dağıtılmıştı ve bazıları da yerlerdeydi. Tek kişilik koltuğun
yastıkları yerlerdeydi ve pamukları da etraftaydı. Sol tarafta da bir masa göze çarpıyordu.
Üzerinde kâğıtlar karışık, çerçeveler düşük, çekmeceler açıktı.
Ortalık çok dağınıktı. Bir şey aranmıştı.
Etrafta gezindi. kütüphanenin köşesinde küçük buruşturulmuş bir kağıt vardı.
Eğilip kağıdı aldı, düzelterek içinde neler olduğuna baktı. İstemsizce ağzından
hıhh diye bir ses çıktı. Aradığı şeyi bulamayacak diye düşündü.
Gözleri tekrar çalışma masasına takıldı.
Bir resim çerçevesi hala ayaktaydı. Resmi daha iyi görebilmek için görmek için
iyice yaklaştı. Yeşilliklerin arasında bir bankta üç kişi vardı. bütün
acılarının sebebi olan o adam, Ali ortada durmuş bir yanında gülümseyerek kızına
bakan karısı, diğer yanında babasına sımsıkı sarılan mutlu ve güvende
hissettiği her halinden belli olan kızı duruyordu.
Hayat
ne kadarda adaletsizdi. Sanki yüreğine binlerce bıçak saplanıyor ama hala
ölemeyip can çekişiyor gibiydi. Gözü intikamdan başka bir şey görmüyordu.
Sadece intikam… böylece kendisi için daha adil olacaktı. Hayatımı bir anda
elimden aldı ve ben onunkini yavaşça, pişmanlıklarını, acılarını her hücresine
sindirerek alacağım, diye düşündü.
Bu düşünceleri şimdilik kafasından
atmaya çalıştı. Geleceğini biliyor olmalıydı, en azından ona bunu düşünmesini
sağlayacak kadar korku vermişti. Şimdi onu bekliyor olmalıydı. Seni salak, dedi
içinden. Bu kadar kızgın bir adamı daha da kızdıracak bir tuzak ha… bu adam ya
gerçekten salaktı ya da umutsuz. Tıpkı onun gibi. Umutsuzsan
kaybedebileceklerini göze alacak kadar her şeyi yapabilirsin. Ali’nin hala
kaybedebileceği bir ailesi vardı. Kaybedeceğin hiçbir şey yoksa o zaman
yapamayacağın hiçbir şey de yoktur. İşte o adam bunu gözden kaçırıyordu.
Raşit, ‘eminim kızının boş odasında beni
bekliyorsundur’ diye düşündü, pembe kapılı odaya doğru yaklaşırken. Kapıyı
yavaşça açtı. İçeride yatağa sırtüstü
uzanmış bir elinde oyuncak maymunu almış küçük bir kız uyuyordu. Raşit, kıza
yaklaştı ve sanki kendi kızının saçını okşuyormuş gibi küçük kızın saçını
okşadı. Küçük kız bir anda gözlerini açtı.
-
Baba? Sen misin?
- Hayır. Ben babanın bir arkadaşıyım yavrum.
Bana korktuğunu bu yüzden geceleri fazla uyuyamadığını söyledi ben de sana bir
ilaç getirdim. Daha rahat uyuyabileceksin.
- Annem nerede? Geldiğini biliyor mu?
- Evet. Babanla konuşuyor ilacı sana benim
içirmemi söyledi.
Adam pantolonunun cebinden bir telefon ve
küçük bir şişede hazırlanmış uyku ilacını çıkardı. Çocuk korkakça uzandı ve
şişeden bir yudum içti. Adam gülümsedi.
-
Hadi şimdi biraz
uyu, dedi kıza. Sesi eskiden yavrusuna seslendiği yumuşaklıkla çıkmıştı.
-
Ben uyuyunca
babama onu sevdiğimi söyler misin?
Raşit
kızı başıyla onayladı ve pencereye doğru ilerledi. Elindeki telefona aklına
kazınan numarayı girdi ve ARA düğmesine bastı.
- Efendim ?
Raşit dağınık kütüphanede bulduğu
buruşmuş kağıt parçasına bakarak telefonun ucundakine:
-
Beni yanlış yerde bekliyorsun Ali. Bu arada kızın bana seni sevdiğini
söylememi istedi.
Dedi ve adam tam yüksek sesle bir şey
söylemeye başlarken telefonu kapattı.
Uykuya dalan küçük kızı kucağına alıp en
yeni yatağına götürmeye hazırlanırken, küçük kıza fısıldadı: ‘ sen ve babanla
çok güzel bir oyun oynayacağız yavrum…’
Raşit uyku ilaçlarıyla rüyalar ittiği
küçük kıza sevgiyle baktı. Onu bilinçsizken getirdiği kulübe de yanına çömelmiş
planlarını tekrar gözden geçiriyordu. Kızın başını okşayarak “korkma yavrum”
diye fısıldadı. Avuçlarını aralayarak
elinde buruşmuş olan kağıt parçasına baktı. Bu sefer nedenini anlayamadığı bir
sızı çöktü içine. Hemen toparlandı; yumuşamayacaksın, yenilmeyeceksin,
affetmeyeceksin diyerek iç geçirdi ve bütün kinini tekrar kanayan yarasının
içine çekti. Kıza bir doz daha uyku ilacı verdi.Ali’yi aradı. “buradayım.” tek kelime söyledi ve kapattı.
Telefonu odada bıraktı, kulübede yaptığı
değişiklikleri son kez kontrol etti. Ve ormanın derinliklerindeki yeni
kulübesine doğru yol aldı.
Tam zamanında gelmişti, Ali ile aynı
anda. Laptopunda Ali ‘ nin sevimsiz yüzünü gördü; endişeli, korkmuş ve son
gördüğünden biraz daha yaşlanmıştı. Avını tuzağa çekmişti, gülümsedi. “işte
böyle, oyun başlasın.”
Ali bu işe polisleri karıştıramazdı yoksa
mafyaların da işin içinde olduğu, kirli çamaşırları ortaya çıkardı. İkilemde
kalmıştı ama ortada biricik yavrusu söz konusuydu. Ona çalışan bir adamdan
Raşit’in telefon numarasını vererek sinyalin nereden geldiğini öğrendi ve
arabasına atladığı gibi soluğu öğrendiği adreste aldı.
Kulübenin etrafında temkinlice dolanarak
giriş kapısını aradı. Yıkık dökük kulübenin fazlaca yıpranmış bir kapısı vardı. zaten dokunulsa yıkılacak gibiydi.
Düşüncesizce kapının tokmağını çevirdi, içeri doğru adımını attı. Bu
hareketiyle, onu umutsuzluğa sürükleyecek sistemi devreye soktuğundan haberi
yoktu.
“kızım, yavrum neredesin? ”sesi neredeyse
ağlamaklı çıkıyordu. Sonra birden öfkeye büründü: “Raşit! Çık ortaya, kızımı
ver bana! Raşit!” delicesine odaların kapılarını açmaya çalışıyor koşturuyor
bağırıyordu. Ama nafile, hiçbir odanın kapısı açılmıyordu. Bir an durdu
sakinleşmeye çalıştı, derin bir nefes aldı. “ tik tak tik tak…” kendi gürültüsünden
zamanın geriye akışının sesini duyamamıştı. İçgüdüyle sesin geldiği yöne
kafasını çevirdi. Evrak çantasının içinde kablolarla çevrili saatte benzer
şeyin bomba olduğunu küçücük bir çocuk bile anlardı. “bbbubu bbobombaa!...”
dakikalar acımasızca geri işliyordu. 12:23,22,21… üç saniye içinde bütün
hayatı, yaşadıkları gözünün önünden aktı geçti. Karısı, Raşit, Raşit’in kızı,
kendi kızı.
“kızıııııım!”
Raşit laptopuna bağlı olan mikrofonuna
doğru yöneldi “evet Ali, kızın .”
Ali, Raşit’in acımasız ses tonunu duyunca
irkildi. Kızını kurtarabilme umuduyla dili dönmeye başladı: “ Raşit, bunu
istemedim, yanlışlıkla… böyle olsun istemedim! ona yardım edecektim! ” bir yandan da kapıları
açmaya çalışıyor kızını bulmaya çalışıyordu. Boğuk bir ses inledi: “onu sen
öldürdün ve bütün delilleri yok ettin neden? Sırf para için!” Ali’nin gerilimi iyice artıyordu
kronometre 08:13 ten geri saymaktaydı.
“Hayır! İşin arkasında çok güçlü adamlar var
Raşit. Kızının da o bankada olduğunu nereden bilebilirdim!”sesi çaresizce
çıkıyordu.
Raşit ihanetin sebebini bilmek, bunu ona
ödetmek için can atıyordu:“ orada sadece benim kızım ve dadısı yoktu, diğer herkes
gibi dadısı da işleri hallediyordu, orada daha bir sürü masum insan vardı. Sen,
benim bir zamanlar en yakın dostum, sen bu işlere nasıl karıştın Ali?”
Ali çaresiz ve bir okadar da pişman
görünüyordu. Sesi, söyledikleri… gerçektende üzgünmüş gibi görünüyordu. “kumar
beni daha da diplere çekti, her şeyimi kaybettim üstüne borç yaptım, verecek
hiçbir şeyim kalmadı, kızım ile tehdit ettiler, son çarem o banka da soygunda
onlara yardım etmekti. Her şey bir an da oldu, onu öldürmek istemedim.”
Soygunu yapmışlardı. Plana göre her şey
yolunda ilerliyordu. Adamlar işlerini bitirmişler çıkışa yönelmişlerdi. Ama
yinede planı bozacak , Ali ve Raşit’in
hayatını mahvedecek alarma basmaya birinin cesareti yetti. Oradaki adamlardan
biri, anında elindeki silah ile alarma basan zavallıyı vurdu. Etraftaki korku
havasıyla çığlık, kıyamet, kan, silah patlama sesleri karıştı. O an da Raşit’in
küçük kızını görmüştü Ali. Korkan ve anlamayan gözlerle dadısının gövdesinin
arkasından ona bakıyordu. Elindeki silahın soğukluğunu o zaman fark etti. Kızın
yanına doğru ilerledi. Aynı Raşit’in, kendi kızına söylediği gibi ”korkma
kızım!” diye seslendi. Kız saklandığı yerden biraz daha öne çıktı.
Ali’nin arkasından koşarak bir adam gelmekteydi
”gidiyoruz, hadi!” ona sertçe çarptı
geçerken. Her şey bir anda gelişti. Ali dengesini korumaya çalışıyor, elindeki
para torbasının ağzını kapalı tutmaya çalışıyor ve diğer elindeki silahı
düşürmemeye çalışıyordu. Birden bir silah patlama sesi duyuldu. Ali donakaldı.
Kız kanlar içinde yerdeydi, çektiği acı yüzünden okunuyordu, o daha küçücük bir
çocuktu. Ne yapmıştı? Bu neydi? Henüz
yaptıklarının bilincine varamamıştı.
“kızıııııııım!” bu Raşit’in sesiydi.
Camekanların arkasından ona bakıyordu. Raşit ise eli silahı adamlara aldırmadan
camı kırıp içeri girmeye çalışıyordu. Ali’nin arkasından bir el onu tuttu ve
kaçıp gitmek için arabaya doğru sürükledi. Ali’nin gözü ise hala arkadaydı.
Raşit içeri girmeyi başarmıştı. Ali ve yanındaki kabadayı kılıklı adamlar
arabaya binerken, Raşit ise kızının kana bulanmış elini tutuyordu ve onlar
paranın verdiği vurdumduymazlık ile kaçarlarken acı bir feryat duyuldu:
“kızıııııııım! Hayııııırrrr !!” …
Raşit, Ali’yi düşünce deryasından çekip
çıkaracak bir ses tonunda konuştu; sert ve acımasız. “ şimdi intikam zamanı.
Benim seçme şansım olmamıştı, benim şansım olmamıştı, sadece kızımın ölüşünü
izledim. Şimdi sıra sende. Ama sana bir seçme şansı sunuyorum. Önündeki üç
odadan birinde kızın var. Eğer doğru odayı seçersen kızını kurtarabilirsin.”
Ali ne yapacağını şaşırmıştı. Zaman gittikçe
ilerliyordu son 05:58 dk… kızını düşündü. onunla mutlu olacağı günleri... “ en
sağdaki kapı” dedi çaresizce.
Ali’ye bir asır gibi gelen iki saniyelik
bir sessizlik olmuştu. Sanki zaman durmuştu. Zaman bile, sanki ona daha fazla
acı vermek, intikam almak için onun aleyhine işliyordu.
Bir “KLİK” sesi duyuldu. Kronometre
durmuştu. Ali ise şaşkınlık içerisinde kapının aralanmasını bekliyordu. Raşit
laptopundaki programında Ali’nin sağ eline nişan aldı. Kurduğu düzeneğe bağlı
kumandasının düğmesine bastı. Ve bir silah sesi… ardından acı bir çığlık…
Raşit, kızımı sağ elinle
vurmuştun –YANLIŞLIKLA- değil mi? Diye düşündü.
“yanlışlıkla oldu.” Dedi
kayıtsızca ve devam etti:
“kızın o odanın içinde al ve götür onu ölene
dek sev ve koru. Ama onun yanında fazla uzun kalamayacaksın” elindeki nemli ve
buruşmuş kağıttaki Ali’nin kasasının şifresine bakarak: “ ben banka soygununun
delillerini polise verene kadar onu annesinin yanına sıcak yatağına götür,
orada uyansın.”
Ali parçalanmış eline baktı
ve hiç bir şey söyleyemeden kızını bin bir gayretle aldı ve geldiği arabasıyla
kanlı elleriyle kızını annesinin yanına götürdü.
Raşit ise artık hiçbir şeyi
önemsemiyordu oda kulübedeki delilleri kaldırmıştı fakat Ali’ye yaptıkları yüzünden
onu da içeri atma olasılıklarını önemsemiyordu.
Yanına kızı ve karısının
beraber olduğu eski bir resmi aldı. Ormanda, hayalleriyle, gecenin karanlığında
kayboldu.
- SON -